Tozlu Raflar

                     " En tehlikeli hastalıklar, bizi iyi olduğumuza inandıranlardır."                                                    Konu: Lena, birine aşık olmayı bırakın "AŞK" kelimesinin bile yasak olduğu bir yerde yaşıyor. Bu yerde bir çok kural var. Tedavi olmayanlar-aşk hastalığına yani amor deliria nervosa hastalığına yakalanan hastalar- karşı cinsiyle asla gülemez, eğlenemez. İnsanlar şiir ne demek bilmiyor, Romeo ve Juliet hikayesini fedakarlık olarak değil de "ibretlik hikaye" olarak görüyorlar. Eşinizi bile seçme hakkınız yok. Lena, aşkın yasak olduğu ve beyinden çıkarılabildiği bu yerde aşık olur...  " Alex'in kalbinin elimin altında bana tepki verir, benim kalbimin yankılanırcasına attığına yemin edebilirim. Sanki vucutlarımız birbiriyle konuşuyor." Yorumum:  Bir şeyi sıcağı sıcağına yapmak daha iyi olur derler. Ben de kitabı bitirmişken hemen yazayım dedim. Hemen bu kitap hakkındaki düşüncelerimi yazmak istiyo

"Lola ve Komşu Çocuk" kitabının konusu, isminden de anlaşılacağı üzere Lola ve Lola'nın çocukluk aşkı-komşu çocuk- Cricket Bell 'dir. Bell ikizlerinin evlerine geri dönmesiyle hayatının alt üst olduğunu düşünen Lola'nın hayatı gerçekten alt üst mü olacaktır? Yoksa yeniden aşık mı olacaktır? Lola ve Komşu Çocuğun kavuşması göründüğü kadar kolay değildir. Çünkü Lola'nın hayatında kendisinden 5 yaş büyük olan Max vardır. Ve Max'e aşık olduğunu zanneden Lola'nın kafası epeyce karışacaktır. Bakalım Lola ve Komşu Çocuğun hayatında neler olacaktır?    Yorumum: Bu kitaba başlarken ne kapak yazısını okudum ne de kitap yorumlarına baktım. Neden bilmiyorum ama hakkında yazılan hiç bir yazıya bakmak istemedim. Ve sanırım böylesi daha iyi oldu çünkü hayal kırıklığı felan da yaşamadım. Kitap hakkında yapılan çoğu yorumlardan biri anlatım tarzının kötü olması oluyor. Kitapta bazen geçmiş zamandan bazen de şimdiki zamanla anlatılıyor olaylar. Açıkçası bu beni et

Malorie ve iki çocuğu, olayların başlangıcından 5 yıl sonra hayatta kalmayı becerebilen bir avuç insan arasındaydı. Nehrin kenarındaki terk edilmiş evde çocuklarıyla yaşayan Malorie, ailesinin güvende olabileceği bir yere gitmenin hayalini kuruyordu. Fakat onları bekleyen yolculuk tehlikelerle doluydu. Tek bir yanlış hamle ölümlerine yol açabilirdi. Ve onları takip eden bir şey vardı.   👆👆 (Tanıtım Bülteni) Yorumum: Bir kitabın kurgusu ancak bu kadar özenle düşünülebilirdi ve ancak bu kadar kusursuz olabilirdi. Kitaba büyük bir umut ve heyecanla başlamamıştım. Hatta bir kaç gün boyunca kitabın kapağını açıp açıp kapattım diyebilirim. Fakat dün bu kitaba gerçekten başladığımda, hayatımda okuduğum "en iyi korku-gerilim kitabı" olduğuna karar verdim. Akıcılığı konusuna gelecek olursam, ciddi anlamda gözlerimi 3 saat boyunca kitaptan çekmediğimi söyleyebilirim. Daha önce hiç bu tür bir kurguyla karşılaşmamıştım buna ilaveten yazarın anlatım tarzı kusursuz bir güzellikteydi

Bugün sizlere Wulf DORN'un kesinlikle okunması gereken bir kitabından bahsedeceğim. Her şeyden önce bu adamın polisiye romanı yazmak konusunda bir dâhi olduğunu söylemek isterim. Bir diğer kitabı olan HAİN YÜREĞİM'in de bloğumda yorumunu yapmıştım. Onu okuduktan sonra Wulf DORN'un tüm kitaplarını almaya ant içtim! Tabii param yetmedi, bende en iyisi tek tek alayım dedim. Evet şimdi ŞİZOFREN'e gelebiliriz.Şunu da belirtmek isterim ki kitabı okuduğunuzda sizde ne kadar kaliteli bir roman olduğunu anlayacaksınızdır. Kitabın akıcılığı sizi baştan çıkaracak. Romanda psikiyatr Jan Forstner'ın hayatından bahsedilmektedir. Jan'ın yirmi üç yıl önce küçük kardeşi Sven kaybolmuştur ve onun ardından babası da bir trafik kazası geçirmiştir. Yaşadıklarını unutamayan Jan sırları açığa çıkartmaya çalışır. Bakalım bu serüvende başını nasıl belaya sokacak?!  Romanı gecenin saat ikisinde okuduğum için fazlasıyla gerilmiştim. Asla şaka yapmıyorum, kalkıp kapıyı kilitlediğimi hat